Böyleleri Kılavuz Olursa… | Hüseyin Avni

Besmele, Hamd ve salat u selamdan sonra…

Ne yazık ki, bugün Ümmet’in önüne geçmeye çalışan ve geçirilmeye çalışanların ve onlara yol gösterme mevkiinde bulunan ve konulan kılavuzların kahır ekseriyeti peşlerine takılanların burunlarını sıkıntıya sokacak türden kimseler… Bu yüzden, onları dinleyip peşlerine takılanların burunları bin bir türlü pak olmayan nesnelere saplanmış ve onlarla mülevves… Zamanımızın Müslümanları Buhari (100) ve Müslim (2673) rivayetlerinde de haber verildiği üzere kâfi ilim sahibi olmayan Müminler, içlerinde, neyi nasıl anlayacaklarını ve yapacaklarını soracakları bir âlim hakikaten bulunmayınca yahut bulunup da vazifelerini ihmal ettikleri için hükmen kalmayınca, nihayet kuyruk bile olamayacak cahil başlar edindiler… Mesele ve müşkillerini onlara sordular… Sorulanlar saptırdılar soranlar da saptılar… Hatta bu, dünden bugüne hep böyle ola geldi… Bu dehşetli manzarayı şimdi Dilipak’ın şahsında ve bu yeni vaki olan bir meselede bir kez daha seyrettik…

Öyle ki:

Cübbeli Ahmet Hoca:

Toplumun yüzde doksanı namaz kılmıyor. Sonra ekonomi neden böyle diyorsunuz. Sen ekmek bulduğuna şükret deyince,

Abdurrahman Dilipak ona sözüm ona cevap vermiş ve şöyle yazmış:

Şimdi neyi nasıl düzelteceksin? Namazın anlamı ve insana yüklediği sorumluluğun farkında olmak, insanı kötülük yapmaktan meneder, etmiyorsa o namaz gösteriştir. 2 namaz kıldın diye ekonomi düzelmez. Doğru işler yapacak, üreteceksin. Ayrıca Allah bizi artırarak- eksilterek imtihan eder.

Biz de Deriz ki:

  • Bir kimsenin, Şimdi neyi nasıl düzelteceksin? suali, hakikaten yanlış olanı tashih içinse haklı ve kıymetli bir tahassür ve dertlenmedir… Gerçekte doğru olanı kendince düzeltmek içinse, neyi nasıl tahrif ederim demek olur… Bu ikincisi, bilerek yapılırsa hıyanet, bilmeden işlenirse zararı çok kere ondan daha fazla olacak olan bir gaflet olur. Nitekim Dilipak burada kuvvetle muhtemel bu ikinci ihtimal üzere laf etmiş.
  • Tamam, Namazın anlamı ve insana yüklediği sorumluluğun farkında olmak ve dahi icabını bilgiye dayalı olarak dosdoğru bir şekilde ve ihlasla yerine getirmek, insanı kötülük yapmaktan meneder, etmiyorsa o namaz gösteriştir ve kabuktur. Cübbelinin sözlerinde bu hakikatin aksini gösteren bir ifade yoktur… O bakımdan böyle bir doğruyu aksini iddia etmeyene ilzam ve kınamak için söylemek asla doğru olmayıp laf ebeliğidir.
  • Allah’ın dünyalıkları bize fert veya cemiyet olarak bolca verip mali gücümüzü çoğaltması bazen lütuf ve ikramı yoluyla bazen de istidrac icabı ve azmamız için olur… Ekonominin güzel olması da her hal ü kârda mali gücün fazlalığı ile olmaz… Nice mali gücü az ama düzgün ekonomiler var… Yine nice mali seviyesi yüksek bozuk ekonomiler mevcuttur… İslami ölçülere göre olduktan sonra az mal ile ekonomi düzgün olabilir, İslam’a göre olmayınca da mal çokluğu olsa bile ekonomi bozuk olabilir… Ekonomilerdeki mali büyüme ve şişkinliklerin çoğu zaman yıkılış sebebi olduğu bu işlerden azıcık anlayanların malumudur. Mümine göre esas olan ekonomide de başka ferdi ve içtimai sahalarda da sadece Allah’ın istediği hayatın yaşanmasıdır… Hatta iman edenlere ve inadına inkârcı olmayanlara göre gerçekten de en üstün düsturları bulunduran İslam mali ve ticari fıkhı/ekonomisi İslami olmayan sistemlerde uygulansa bile düzgün olmaktan çıkar ve artık iş görmez hale gelir… Hayatın yeknesaklığının Şer’an ve aklen mecburi olması da bunu gösterir. Ekonominin düzgün olmasını mutlak olarak mal çoğalmasına bağlamak materyalist bir inanç, felsefe ve düşünceden doğar… Müslümanlarda zuhur eden bu temayül uyuzu, maddecilik virüsünün manevi bünye ve mafsallarına bulaşıp nüfuz etmesinden kaynaklanır…
  • Tabii ki, İki namaz kıldın diye ekonomi düzelmez. Cübbeli de zaten böyle bir iddiada bulunmadı. Doğrusu, namazı devamlı olarak ama dosdoğru kılmanın yanında diğer şartlara ve onun dışındaki ve aşağısındaki güzelliklere de dikkatle sarılma mecburiyeti vardır… Zira nasıl ki, tek bir ilaç kullanmakla onunla tedavi olunacak hastalık tedavi olmazsa, iyileşmek için bunun yanında diğer sıhhat şartlarına, faydalı esaslara ve perhizlere de riayet etmek lazımsa, aynı şekilde namazları istenildiği gibi kılmanın yanında diğer yapıp yapmamakla alakalı dini vazifelerin de yerine getirilmesi şarttır. Hem, ekonomi sadece namaz kılmakla düzelir iddiasında bulunmayanlara böyle bir ifadeyle yüklenmeye kalkmak en azından işgüzarlıktır ve ayıptır.
  • Tamam, Allah bizi artırarak- eksilterek imtihan eder sözü de nasların gösterdiği bir hakikattir. Lakin bunu, Ekonominin bozulmasının tek sebebi namaz kılmamaktır demeyene söylemek ve bununla onu ilzam etmeye ve ayıplamaya kalkmak mide gurultusundan farksız bir değerde olup ne dediğini bilmeyen cahillerin işidir. Dilipak’ı dediği gibi, Allah cahil ve aklını kullanmamak veya kullanamamakla zalimlik eden toplulukları hidayete erdirmez, doğru bir neticeye varamazlar. Ayrıca Allah kullarını istediği şekilde imtihan ettiği gibi maldan eksiltmekle ve onu artırmakla da imtihan eder. Bu, ayet ve hadislerle selim aklın da gösterdiği bir hakikattir. Ancak bu imtihan, Rabbimizin, isyanı sebebiyle kulunun rızkını bazen daraltmasını haber veren ayetlerle tezat teşkil etmez.

Dilipak diyor ki:

Ne yani Ebu Zer namaz kılmadığı için mi zengin değildi. Amaan aman, söze bak, söyleyene bak, onu eleştirene bak, nasıl bir toplum olduk biz. Allah cahil ve zalim bir topluluğu hidayete erdirmez. Örnek ortada.

Biz de bu sözler karşısında şöyle diyoruz:

  • Ebu Zer radıyallahu anhu, sırrına bir kulun asla muttali olamayacağı İlahi kader ağı çerçevesinde ve ihtimal ki bazı sebepler dairesinde mal ve zenginliğin hesabını verememekten korkup çekindiği için fakirdi. Tabii ki namaz kılmadığı için fakir değildi. Ancak, Onun hakkında, namaz kılmadığı için zengin değildi denilemeyeceği gibi, namaz kıldığı için fakirdi de denilemez. Azıcık aklı bulunan böyle bir sözle delil getirmeye kalkmaz…
  • Dilipak’ın emrine uyarak hem Cübbelinin sözüne hem de ona cevap verenin sözüne baktık. Cübbelinin sözünün şu ayetlerden damlayıp biriken bir hak söz olduğunu gördük:

Allah Teâlâ buyuruyor:

وَلَوْ أَنَّهُمْ أَقَامُوا التَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِمْ مِنْ رَبِّهِمْ لَأَكَلُوا مِنْ فَوْقِهِمْ وَمِنْ تَحْتِ أَرْجُلِهِمْ

“Onlar Tevrat’ı ve İncil’i ve Rablerinden kendilerine indirileni yerine getirselerdi elbette üstlerinden (Göklerden) ve altlarından (yerden) yerlerdi.” (Maide:66)

Yine buyuruyor:

* فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ إِنَّهُ كَانَ غَفَّارًا يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا وَيُمْدِدْكُمْ بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَيَجْعَلْ لَكُمْ جَنَّاتٍ

(Nuh Aleyhisselam şöyle dedi:)

(Nuh:11,12)
Yine buyuruyor:

* وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَى قُوَّتِكُمْ

Hud Aleyhisselam şöyle dedi:) (Hud:52)

Yine buyuruyor:

*وَأَنِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُمَتِّعْكُمْ مَتَاعًا حَسَنًا إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى

(Hûd:3)
Yine buyuruyor:

*مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيَاةً طَيِّبَةً

(Nahl:97)
Yine buyuruyor:

*وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى آمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ

(A’raf:96)

* وَمَنْ يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَلْ لَهُ مَخْرَجًا وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُ

(Talak:2-3)
Yine buyuruyor:

* ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ

(Rum:41)

Dilipak bu ayetlere inanıyorsa ne diyecek.

Dilipak’ın da sözüne baktık ve gördük ki: O ya bu ayetlerden habersiz veya onları hesaba katmayan ve bu hususta da Müminleri kandıran ve sapıttıran sapıtmış bir cahil…

  • Şunu da ifade edelim ki: Bu ayetler külli veya cüzî kadıyyeler olmayıp mühmel olmakla kadıyye-i cüziyye kuvvetinde olacaklarından, işin her zaman değil bazen böyle olacağını gösterir. Zira O, günahlarla kazanılan cezaların birçoklarını da affeder… (Şura:30,34)
  • Az yukarıda da işaret etiğimiz gibi bazı kere de isyankâr kafirlere veya günahkâr Müminlere dünyalıkları bol vermesi ise istidrac icabıdır. Bunun böyle olduğu Kitap ve Sünnette beyan edilmiştir. (Ali İmran:180, Müminûn: 55,56)
  • İki sözün sahipleri Cübbeliye ve Dilipak’a baktık: Cübbeli (kendimizi de Onu da hiçbir bakımdan tezkiye etmemekle beraber) Kuran’ı, Sünnet’i ve bunların getirdiği İslam’ı Dilipak’tan -Allahu alem- yüz kat, belki de daha iyi bilen ve yaşayan biri, Dilipak ise cahil ve edepsizin teki…
  • Cübbeli’yi eleştiren, İslam’ı ve kendini bilmez şöhret sevdalısı bir zavallı…
  • Tamam, Nasıl bir toplum olduk sualini ne kadar sorsak ve hayıflansak yeridir. Cevabı ise çok açık ve bellidir: İslam’ın cahil ve edepsiz (niyetleri Allah’a malum) taraftarlarının İslam namına ona verdikleri zarar ve vurdukları darbe düşmanlarınınkinden çoktur. Görünen, Müslümanlara kılavuzluk iddiası güden ve güdülen kimi çeyrek akıllıların Ümmet’e gafletle yaptığının hıyanetten de büyük olduğunun tablosudur…
  • Allah cahil ve zalim bir topluluğu hidayete erdirmez sözü –cahil kelimesi hariç- hak bir ayetin meali ve ondan muktebes olmanın yanında aklı selimin de icabı olarak çok doğrudur. Bazen cahil bir topluluğu hidayete erdirmeyeceği dahi birçok ayet, hadis ve selim aklın muktezasıdır. Dilinin pak olduğu hayli söz kaldıracak olan Dilipak’ın buradaki tavrı da bunu göstermektedir.
  • Keza Örnek ortada ifadesi de Dilipak’ın ve zımnen müdafaa ettiği yapının şahsında sadece doğru değil, dosdoğrudur…

Netice:

Kendi dediğine göre yirmi sekiz Şubatçılarının bir aya yakın karargahlarında misafir edip ağırladığı soy ismi Dilipak olan vatandaşımız gibi gerçekte dilinin pak olup olmadığı hayli münakaşa kaldırabilecek olmasının yanında İslâm’dan da haberi olmayan, oryantalizm mamulü ithal malı İslam’la hakiki İslâm’a birçok noktada düşman kesilen, sözden anlamaz ve ne diyeceğini bilmez dil cahillerinin İslam namına ahkam kesmeleri ve kalem oynatmaları, katiyen caiz değil, haramdır. Hatta bu çok kere yeni bir teşridir… O ve onun gibilerin gerçek bir İslam devletini istememeleri belli ki bundandır… Bir yanda sıkça ayet ve hadislerin âmir hükmünce Müminlerin manevi terbiye emirleri olan şeyhlere Allah’a açık isyan bulunmayan noktalarda itaat etme farizasını aklı kiraya vermek olarak anlayıp anlatanlar, diğer yanda da kendileri insanların akıllarına ipotek koyma, hatta çoğu zaman onları tamamen satın alıp tahakküm altına alma irade ve talebini sergilemektedirler… Bozuk kimselerin gelişi güzel meallerinden adeta uydurma ayet okumakla aklı ve fikri karışıp inancı yaralı bereli hale gelenlerden bundan başkası beklenemezdi. Allah şerlerinden Ümmeti korusun…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.